Günün kapanışını ise Champs-Élysées'de yürüyüş ve sonrasında Tour Montparnasse'de Paris manzarası eşliğinde yaptık.
Resimdeki Charles de Gaulle Meydanı'nın ortasında bulunan zafer takı, Arc de Triomphe. Fransız Devrim Şavaşları ve Napolyon şavaşları anısına yapımına 1806 yılında başlanmış ve 1836 yılında halka açılmış. Biz çıkmamış olsak da tepesinden Paris'i seyretmek mümkün.
Biz onun yerine Paris'i seyretmek için Tour Montparnasse'e gittik. 1973 yılında yapımı tamamlanan gökdelen 2011 senesine kadar Fransa'nın en yüksek binasıymış. First'ün açılmasından sonra da ikinci sıraya geçmiş.
Paris'i ve ışıl ışıl Eyfel Kulesini seyretmek için binadaki Ciel de Paris restoranındaydık. Eyfel'den şehir panoraması ne kadar güzelse buradan Eyfel'i izlemek de bir o kadar güzeldi. Akşamları her saat başı tepesindeki kocaman ışıldağıyla 5 dakika boyunca parıldayan Eyfel göz alıcıydı.
Ertesi gün, kendimizi Disneyland'de bulduk...
Paris'te neyedeyse bir hafta kalıp Disneyland'e gitmesek olmazdı. Çocuklar gibi zıplayıp hoplamak için bütün günü buraya ayırdık. Ulaşım çok kolay oldu, 40 dakika mesafedeki eğlence parkına trenle gittik.
İçeride iki ayrı park var, Disneyland Park ve Walt Disney Studio Park. Biz ikisi için de bilet aldık. Yağmurlu bir Şubat günü olduğundan ortalık sakindi. Bir iki ilgi gören show dışında çok fazla sıra beklemedik. Sabahtan gece ona kadar ne kadar gösteri, hız treni varsa hepsine gittik.
Amerika'daki Disneyland'e göre bir hayli küçük ve genelde çocuklara yönelik olsa da gayet eğlenceliydi. En çok sevdiklerimiz aniden boşluğa bırakan asansör, The Twilight Zone, araba şovu, Moteurs Action, hız trenleri, Big Thunder Mountain ve İndiana Jones oldu.
Gece parkın kapanışındaki yanar döner ışıklı, lazerli, havai fişekli kapanış gösterisi muh-te-şem-di.
Gözlerimizi kamaştıran günün en güzel eğlencesinden sonra trenle otelimize döndük.
Ve Paris'teki son günümüzde şansımıza hava yüzümüze güldü.
Güneşli bu Pazar gününde Paris'i turlamaya Montmartre tepesindeki Sacre Coeur Bazilikasından başladık. Şehrin en yüksek tepesi hem bazilikayı görmek hem de merdivenlerine kurulup manzarayı seyretmek için gelmiş insanlarla doluydu.
Biz de herkes gibi basamaklara oturduk; biraz şehri biraz geleni geçeni seyrettik.
Montmartre sokak ressamlarıyla da meşhur. Hava güneşli de olunca meydan resssamlar, resimlerini yaptıranlar ve onları seyredenlerle doluydu. Zamanında burada Salvador Dalí, Claude Monet, Pablo Picasso, Vincent van Gogh gibi ünlü ressamların atölyeleri varmış. Aynı zamanda Moulin Rouge kabaresi de bu bölgede yer alıyor.
Montmartre'den sonra Odeon'a geçtik. Burada eşimin Paris'te yaşayan okul arkadaşıyla buluştuk, civardaki güzel cafelerden birine geçip sohbet ettik, biraz daha Paris'in keyfini çıkardık.
Paris'teki altı günümüz de böylece çabucak geçmiş oldu. Bize de otele gidip bavullarımızı alıp İngiltere'ye dönmek üzere tren istasyonunun yolunu tutmak düştü.
Tahmin edersiniz ki dönüş yolunda bir sonraki Paris gezimizi planlamaya başladım, bu sefer müzeler var başrolde...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder